Moritanyali din alimlerinden aşi zorunluluğuna karşi fetva

Moritanya’da çok sayıdaki hukukçu ve imam koronavirüs aşısının seyahatleri kısıtlandırarak ya da bazı faaliyetleri aşıya tabi kılarak dayatılmadan isteğe bağlı yapılması çağrısında bulundu. Çağrı -Ulusal Mutabakat Ajansı’na göre- aşılama sebebiyle zarar gören herkese tazminat ödenmesini de içeriyor.

Bildiri metninde Moritanya’daki hukukçu ve imamların zorunlu aşılama ile ilgili görüşleri de var.

Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur. Salat ve selam Sevgili Peygamberimize, bütün âl ve ashabına olsun. Her şeyden önce Allah’a şükrediyoruz. Sonra, Devlet ve Hükümet Başkanına; doktor olsun olmasın tüm çalışanlarına Koronavirüs krizinin başlangıcından beri göstermiş oldukları çaba ve salgının yayılmasını azaltmak için uyguladıkları önlemler sebebiyle Sağlık Bakanlığına ayrıca teşekkür ediyoruz.

Peygamberin (s.a.s.) Müslümanlara ve yöneticilerine nasihatte bulunmayı amaçlayan sünnetine göre aşılama ile ilgili hukuki bir konuyu aşağıdaki noktalar üzerinden vurgulamak istiyoruz.

  1. Tedaviyi reddetmek, Allah’a tevekkül etmek ve O’nun hükmünü kabul etmek şüphesiz vahyin desteklediği hususlar arasındadır. Buhari’nin Atâ İbn Ebî Rebâh’tan ettiği şu rivayete göre bu durum meşru bir tavır içerisine girer:

“Abdullah b. Abbâs radıyallahu anh bana:

– Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi, dedi. Ben:

– Evet, göster, dedim.

İbn Abbâs şöyle dedi:

– Şu (iri yarı) habeşi kadın var ya! İşte bu kadın (bir gün) Nebî’ye (s.a.s.) geldi ve:

– Beni sara tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi.

Nebî de (s.a.s.):

– Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim, buyurdu.

Bunun üzerine kadın:

– Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sara tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.

Nebî de (s.a.s.) ona dua etti.”

Bu hadis-i şerif sağlam bir iradeye sahip olanların ve Allah’a tevekkül edenlerin tedaviyi reddetmelerinin meşruluğunun delilini içerir. Hadis alimi İbn Hacer el Askalânî Fethu’l bârî’de bu hadisi şöyle yorumlamıştır: “Bu hayatın imtihanlarına kim sabırla katlanırsa cenneti kazanır ve -bu durumda- bunun üstesinden gelecek güce sahip olduklarını bilenler tarafından rahatsızlığı seçmek tercih edilebilir. Böylece tedaviye müracaat etmemenin meşru olduğunun, dua ve Allah’a yönelmenin her türlü hastalığın ilaçla tedavisinden daha etkili ve faydalı olduğunun, bu tutuma vücudun verdiği duygusal tepkinin maddi ilaçların etkisinden daha fazla olduğunun kanıtı vardır. Yalnız, hastanın niyetinin samimiyeti, güçlü bir maneviyat, Allah korkusu ve İlahi takdire tevekkül olduğunda Allah’a yönelmek ilaçla tedaviden daha etkili olur.

et-Temhid’de İbn Abdülber el-Maliki şöyle buyurur: “Bu ümmetin en iyilerinden, seleflerinden ve alimlerinden yanlarında doktor olmasına rağmen Allah onlardan hastalığı giderinceye kadar tedaviye müracaat etmediklerinden dolayı kınanmayanlar; hastalıkla mücadele edenler vardı. Eğer tedaviye başvurma sünen-i vacibeden olsaydı tedaviye müracaat etmeyenler tenkit edilirdi. Biz ise böyle birine rastlamadık.”

İmam Ahmed şöyle buyuruyor: “Allah’a tevekkül etmenin faydasına inanan ve böyle davrananlar için tedaviyi terk etmek ilaç ya da başka bir şey tüketmekten daha hayırlıdır.” Bu nedenle Kadı Iyaz ilaç kullanma zorunluluğu olmadığı hususunda âlimler arasında fikir birliği olduğunu belirtmiştir. Bu sebeple tedaviye müracaat etmek caiz olduğu gibi hastayı tedaviye zorlamak caiz değildir. Yani hastayı yeme içmeye zorlamak caiz olmadığı gibi ilaç almaya da zorlamak caiz değildir.

Zâdü’l-Meâd adlı eserinde İbn Kayyim, Peygamberin (s.a.s.) hastaları sevmedikleri yiyecek içecekleri tüketmeye zorlamamak ile ilgili sünneti hakkında bir başlık ayırdı.

el- Camiu’s Sahih adlı eserlerinde Tirmizi ve İbn Mâce; Ukbe b. Amr el-Cühani’den Efendimiz’in (s.a.s.) şöyle buyurduğunu rivayet etmişlerdir: “Hastalarınızı yemeye ve içmeye zorlamayın. Zira Allah (c.c.) onlara yedirip ve içirmektedir.”

Nevevi, el-Mecmu adlı eserinde, “Hastayı yemeye ve ilaç almaya zorlamamak daha hayırlıdır.” buyurmuştur.

Hastalığın ciddiyeti hastayı ilaç almaya zorlamaya müsaade etmiyorsa; herhangi bir hastalık belirtisi göstermeyen sağlıklı bir kişi aşı olmaya nasıl zorlanabilir? Ve nasıl olur da hastalığa yakalananlar Allah’a tevekkül eder iken aynı tevekkül hastalığa yakalanma ihtimali olan bir kişiden beklenemez?

  1. Bazı âlimler tedavi yapılmadığı takdirde ölme ihtimali yüksek olanların tedaviye müracaat etmesi gerektiğini savunuyor. Bizim üzerinde durduğumuz konu üç nedenden dolayı bununla ilgili değildir: a) Bu durumda kişi hastalığa yakalanmıştır. Bizim durumumuz ise hastalığa yakalanmaktan korkan sağlıklı bir kişiye aşı yapılması ile ilgili. b) Bizde ölüm söz konusu değil, daha doğrusu zayıf bir ihtimal; çünkü bulaşma oranı düşüyor hatta hastalığa yakalanıldıktan sonra bile ilaçlı ya da ilaçsız iyileşme oranı herkesin de kabul ettiği gibi %98’lere ulaşıyor. c) İlacın etkinliği bilinmiyor. Uzmanlar aşının ne hastalığı ne de hastalığı meydana getiren virüsleri önlediğini ifade ediyor.
  2. Allah (c.c.) yetişkinlere ve akıl sağlığı yerinde olanlara seçim yapma özgürlüğü vermiş; herkesi kendisinden sorumlu tutmuştur. Yüce Allah, “Kim doğru yolu seçerse kendi iyiliği için seçmiştir, kim de saparsa kendi zararına sapmış olur” (İsra, 17/15) buyuruyor. Bu yüzden İslam hukuku zorla din değiştirmeye müsaade etmez. Yine Allah (c.c.) “Dinde zorlama yoktur” (Bakara, 2/256) buyuruyor. Bu nedenle bir kişiyi inanç konularında zorlamak yasaklanmış ise tıbbi meselelerde zorlamak nasıl meşru olabilir? Ve bir kişiye sağlık hususunda zorla önlem aldırılıyorsa kişisel özgürlükler nerede kalıyor? Devletin kamu yararı bahanesiyle aşıyı zorunlu hale getirmesine izin verilseydi aynı şekilde devlet kamu yararını bahane ederek bir kişiyi üç-dört kadınla evlenmeye mecbur bırakabilirdi. Aynı şekilde devlet kamu yararını bahane edip bir kadını sevmediği bir kişiyle evlenmeye mecbur bırakabilir yahut zorunlu askerliğe tabi tutabilirdi. Aynı mantığa göre devlet kamu yararı için çiftçiyi marangoz ya da terzi olmaya; Kur’an hafızı bir tıp doktorunu Kur’an Kursu hocası olmaya kamu yararını koruma gerekçesiyle mecbur bırakabilirdi. Ancak tüm bunlara ve bu gibi bir sürü örneğe izin veren ne ilahi ne de laik bir yasa yok.
  3. Buhari’nin Ebu Hureyre’den rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Efendimiz (s.a.s.) “Allah ne kadar hastalık indirmişse muhakkak onun için şifa da indirmiştir” buyurmuştur. Bu hadis-i şerif sağlıklı bir bağışıklık sisteminin tüm virüslere karşı koyabileceğini bu nedenle aşının bağışıklığı zayıf olanlara ayrılmasını ve sağlıklı kişilerin Allah’ın yaratmış olduğu bağışıklık sistemine güvenmesi gerektiğini gösteriyor. 

Eski Araplarda ne zaman develeri arasında bulaşıcı bir cilt hastalığı yayılacak olsa sağlıklı bir deve alınır ve sanki onu gören diğer develer iyileşecekmiş gibi diğer tüm develerin gözü önünde ateşle dağlanırdı. Nâbiga ise şöyle diyor: Ve sen! Başkasının suçunu bana yüklüyorsun; uyuz olan otlarken sağlam olanın dağlanması gibi.

  1. Güvenli olduğu kesin olarak kanıtlanana kadar hiçbir aşı kullanılmamalıdır. Bununla birlikte bahsi geçen aşıların güvenilirliği şüphelidir. Aşıların üretici firmaları kendi sorumluluklarından kurtulmaya çalışıyor ve lisansları yalnızca acil durumlar için verilmiştir. Bu aşıların üreticileri tarafından bildirilen çok sayıda ve ciddi yan etkileri vardır. Bu yan etkilerin çoğu da kendini gösterdi. Ayrıca aşıların hamileler ve kronik hastalığı olanlar üzerindeki etkileri de bilinmiyor. Bu arada aşılar hakkında söylenebilecek tek şey doğaları gereği tartışmalı olduklarıdır. Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde parti liderleri, milletvekilleri, üst düzey yöneticiler, sivil toplum kuruluşları, tıp doktorları ve on binlerce kişinin katılımıyla Ekim 2020’den bu yana aşı karşıtı gösteriler düzenlenmeye devam ediyor. Televizyon, radyo ve sosyal medya aracılığı ile aşıların güvenliğini tartışmak için bu tür kanıtlar getirildi. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü’nün ilaç şirketleri tarafından çeşitli şantajlara maruz kaldığı ortaya konulmuştur. Buna Bill Gates’in 2011 yılına uzanan nüfusun azaltılmasının zorunlu aşılama ile gerçekleşeceğini belirttiği açıklamaları da eklenebilir. Avustralya’da hayat sigortası şirketleri salgın başladığında işlerine devam eder iken aşılama kampanyasının başlamasıyla birlikte faaliyetlerini durdurdular. Peki hal böyle iken insanlar bu aşıları yaptırmaya nasıl mecbur bırakılır?
  2. Bu aşıların zarar verme olasılığı vardır ve bazı zararları ortaya çıkmıştır. Devlet vatandaşın sağlığını koruma sorumluluğunu üstlenmeli, aşılardan kaynaklanan zararlar için kendi sorumluluğunu kabul etmeli ve bu aşıların yan etkilerinden muzdarip olan her bir vatandaşına tazminat ödemeye hazır olduğunu ilan etmelidir. 

Fransız hükümeti, Aids virüsü ortaya çıktığında bu virüsün tespiti için gerekli olan test kitlerini ABD’den satın almadı. Testleri satın almak yerine Fransa kendisi üretmeye karar verdi ve bu sadece altı ay sürdü. Bu süre zarfında yüzlerce Fransız vatandaşı bu hastalığa yakalandı ve sağlık bakanı hastalığa yakalananlara tazminat ödeneceği taahhüdünde bulundu. 

Singapur’da Pfizer aşısı olduktan sonra kalp krizi geçiren on altı yaşındaki bir genç 225 bin dolar tazminat aldı.

Hukuk herhangi birine verilen zararın tazminat yükümlülüğü gerektirdiğini belirler fakat bu aşıların üreticileri kendi üzerlerine sorumluluk almayı reddedip aşılardan ve aşıların yan etkilerinden kaynaklanan tüm sorumluluğu devletlerin tazmin etmesi gerektiğini talep ediyor.

Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 aşılarının neden olduğu zararlar için bir tazminat programı başlattı. Bu program, Covid-19 aşılarının neden olduğu sağlık sorunlarının kabul edilmesidir.

Avrupa Birliği birçok ilaç şirketi ile Ekim 2021’in sonuna hazır olacak şekilde aşı harici tedavi edici ilaçların üretimi ve satışı için sözleşme imzaladı. Bu sözleşme DSÖ ve hükümetlerin her daim üstün kamu yararı bahanesiyle diğer aşıların aksine insanları Covid-19 aşısı olmaya zorlayarak aşı kampanyalarını hızlandırmaya yönelik şüpheleri artıracak. Tüm bunlar Covid-19 ilaçlarının üretiminden önce dünya nüfusunun %70’ini aşılayabilmek için.

Bugün hükümetten şu iki şey talep ediliyor:

1- Aşı, kişilerin hareketlerini kısıtlayarak ya da bazı hizmetlere ikinci aşıyı şart koşarak empoze edilmeden isteğe bağlı olmalı.

2- Bu aşılardan dolayı sağlık sorunu yaşayanlara tazminat ödenmeli.

Yüce Allah’tan bütün Müslümanları korumasını; yöneticileri ve karar vericileri ülkenin ve halkın çıkarlarını korumaya yönelik kararlar almaya yönlendirmesini niyaz ederiz.

Başarı Allah’tandır ve Hamd Alemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.

15 Muharrem 1443 Salı / 24 Ağustos 2021

Not: Bu bildirinin altında imzası bulunanlar tek bir ideoloji ya da meslek tarafından bir araya gelmemektedir; onları bir araya getiren tek şey İslam hukukunda uzmanlaşmaları ve bu beyanın içeriği üzerine anlaşmış olmaları. İrtibat kuramadığımız tüm kıymetli ilim adamlarımızdan özür dileriz.

Bildiride imzası olanlar

  1. Şeyh el-Mukri Muhammed es-Sufi bin Muhnes, Heyya Camii İmamı
  2. Şeyh Dr. Ahmed b. El-Kûrî, Harameyn Camii İmamı 
  3. Şeyh Fakih Muhammed Abdülkadir
  4. Şeyh Muhammed’ül Emîn, Barimi Camii İmamı
  5. Şeyh Halid, Riyad el-Hidaye Camii İmamı
  6. Şeyh Muhammed Mahmud Veld Muhammedi
  7. Şeyh Baba Veld el-Mahmud
  8. Şeyh Ahmed Mahmud Veld Haddû, Beskucim Camii İmamı
  9. Adumu Veld el-Cili, Dava ve Tebliğ Camii İmamı
  10. İsa Veld Muhammed Veld Hamati
  11. Şeyh Ebu Bekir b. Ahmed b. Yerim, Meryem Camii İmamı
  12. Şeyh Yakub b. Said, Damil Dak Camii İmamı
  13. Ahmed b. Muhammed b. Sultan, Hamza Camii İmamı
  14. Şeyh Ali el-Celu, el-İhsan Camii İmamı
  15. Muhammed b. Seyyid Ali, Beytü’l Ma‘mur Camii İmamı
  16. Şeyh Muhammed el-Mustafa Veld Muhammed el-Hac, Sebha Camii İmamı
  17. Şeyh Dr. Muhammed Ali el-Şinkiti
  18. Şeyh Ahmed Ba’bu el-Naci, Akademisyen, Ebu Bekir es-Sıddîk Camii İmamı
  19. Abdullah Veld Erbih
  20. Şeyh Muhammed Yeslim Veld Abdullah, el-Mihsab Camii İmamı
  21. Şeyh Muhammed el-Meşri Muhammed el-Mustafa
  22. Şeyh Babakar Veld Muhammed Vel, Evvabin Camii İmamı